-
1 bir daha yapmak
v. work over -
2 bir çırpıda yapmak
v. rustle up, toss off -
3 bir deri bir kemik yapmak
v. emaciate, skeletonize -
4 bir gezi yapmak istiyorum
I want to go sightseeing. -
5 bir gezi yapmak planlıyorum
I plan to go sightseeing. -
6 dönüşü olmayan bir şey yapmak
cross the Rubicon, pass the rubicon -
7 iyi bir sözleşme yapmak
v. land a good contract -
8 tam bir dönüş yapmak
v. come full circle -
9 yeni bir başlangıç yapmak
v. make a fresh start -
10 yapmak
вы́лепить де́лать лепи́ть сде́лать соверша́ть* * *-i1) врз. де́лать, сде́лать; вы́полнитьbüyük bir iş yapmak — проде́лать большу́ю рабо́ту
yeniden yapmak — переде́лывать
2) создава́ть, стро́итьbir ev yapmak — постро́ить дом
3) гото́витьdersini yaptı — он пригото́вил свои́ уро́ки
yemek yapmak — гото́вить пи́щу
4) чини́ть, почини́тьbozuk yolu yaptılar — они́ отремонти́ровали разби́тую доро́гу
bu saatçi saatimi yapamadı — э́тот часовщи́к не смог почини́ть мои́ часы́
5) быть причи́ной, вызыва́ть чтоdurgun sular sıtma yapar — стоя́чие во́ды спосо́бствуют заболева́нию маляри́ей
6) выполня́ть, исполня́ть, осуществля́ть (желание, просьбу)arkadaşım on dakika içinde istediğimi yapmıştı — мой това́рищ за де́сять мину́т вы́полнил мою́ про́сьбу
7) привести́ в поря́докyatak yapmak — постла́ть посте́ль
8) занима́ться чемspor yapmak — занима́ться спо́ртом
tarım yapmak — занима́ться се́льским хозя́йством
9) (с)де́лать кого-что кем-чемhasta yapmak — сде́лать больны́м
zengin yapmak — сде́лать бога́тым
10) (тж. altına yapmak) обде́латься, сде́лать под себя́çocuk altına yaptı — ребёнок обка́кался
11) разг. вы́дать за́мужbu kızı sana yapacağım — я вы́дам за тебя́ дочь
12) поступа́ть, де́лать, де́йствовать ( каким-либо образом)doğru yaptın — ты пра́вильно сде́лал / поступи́л
iyi yapmıyorsun — ты нехорошо́ поступа́ешь
uyumuş gibi yapıyor — он де́лает вид, что спит
ben adamı ne yaparım biliyor musun? — ты зна́ешь, что я сде́лаю с э́тим челове́ком? ( угроза)
13) (тж. öğrenim yapmak) учи́ться, получа́ть образова́ниеöğrenimi Fransa'da yaptı — он получи́л образова́ние во Фра́нции
14) учи́ться на когоdoktor yapmak — учи́ться на до́ктора
terzi yapmak — учи́ться на портно́го
15) бытьbu kış çok soğuk yaptı — э́той зимо́й бы́ло о́чень хо́лодно
16) в некоторых словосочетаниях выступает со значением "совершать то или иное действие", переводится в зависимости от примыкающего имениbir seyahat yapmak — соверша́ть путеше́ствие
hesap yapmak — производи́ть подсчёт
kazı yapmak — производи́ть раско́пки
bir sözleşme yapmak — заключа́ть догово́р
bir toplantı yapmak — проводи́ть собра́ние
vazifesini yapmak — выполня́ть свой долг
17) в роли вспом. гл. с именами образует составные глаголыbayram yapmak — пра́здновать
resim yapmak — рисова́ть
tesir yapmak — влия́ть, возде́йствовать
18) со словами километр, миля и т. п.; покры́ть, преодоле́ть какое-л. расстоя́ниеuçak beş bin kilometre yaptı — самолёт преодоле́л пять ты́сяч киломе́тров
••- ben onsuz yapamamyaptığı hayır ürküttüğü kurbağaya değmemek — погов. ≈ оказа́ть медве́жью услу́гу
- ben okumadan yapamam
- yapma!
- yapmayın! / yapmayınız!
- yapma çocuğum
- saat bozulur!
- onca yolu iki saate almışlar. - Yapma!
- yaptığını bilmiyor
- yapmadığını bırakmamak
- yapmadığını kalmamak -
11 yapmak
(yapar)В1) де́лать, выполня́тьyapsa yapsa… — е́сли кто и смо́жет сде́лать, то…
yapmasına yaptı ama… — сде́лать-то он сде́лал, но…
yeniden yapmak — переде́лывать; де́лать за́ново
ben vazifemi yaptım — я вы́полнил свой долг
2) создава́ть, стро́ить; устра́иватьbir birlik yapmak — создава́ть сою́з
kanunları yapmak — издава́ть зако́ны
yapı yapmak — стро́ить, сооружа́ть
3) чини́ть -
12 yapmak
-
13 yapmak
1) etmək, yaratmaq, tikmək, qurmaq, düzəltmək, hazırlamaq; bir seyahat yapmak – səyahət etmək; 2) səbəb olmaq, doğurmaqdoğurmaq, düzəltmək, etmək, hazırlamaq, qurmaq, tikmək, yaratmaq -
14 yapmak
vt1) machen, tunelinden geleni \yapmak alles tun, was in seiner Macht stehtyatak \yapmak die Betten machen2) antunbirine bir iyilik/kötülük \yapmak jdm etw Gutes/Böses antunyapma bunu bana! tu mir das nicht an!3) ( yuva) bauen4) vornehmenbütçede kesinti \yapmak Kürzungen im Etat vornehmen5) ( onarmak) reparieren6) ( spor) treiben7) ( suikast) verüben8) ( yol açmak) verursachenkaşıntı/masraf \yapmak Juckreiz/Kosten verursachen9) ( olmak)bu kış çok soğuk yaptı dieser Winter war sehr kaltelini ayağını öpeyim, yapma bunu ich flehe dich an, tu es nichtyapma çocuğum, saat bozulur! lass das mein Kind, die Uhr geht kaputt!oraya iki saatte gitmişler — yapma! sie sind in zwei Stunden dahingegangen — ist nicht möglich! -
15 yapmak
"1. /ı/ to make; to build, construct, fashion; to create; to manufacture; to produce; to prepare. 2. /ı/ to do; to busy oneself with (something); to do (something) (as one´s regular work or occupation); to carry out, perform; to effect, execute: Ne yapıyorsun? What´re you doing? Başka ne yapayım? What else can I do? Haldun öğretmenlik yapıyor. Haldun teaches./Haldun´s a teacher. 3. /ı/ to repair, fix (something). 4. /ı/ to cause, bring about (an illness). 5. /ı/ to be (used with reference to the weather): Geçen kış çok kar yaptı. It snowed a lot last winter. 6. /ı/ to make, acquire (money). 7. /ı/ to produce (offspring). 8. /ı/ (for a vehicle) to do, go, travel at (a specified speed). 9. /ı/ to make (someone, something) (reach a certain state): Bu ilaç beni iyi yaptı. This medicine made me well. İstanbul´u İstanbul yapan odur. That´s what makes Istanbul Istanbul./That´s what makes Istanbul what it is. Oğlumu doktor yapmak istiyorum. I want to make a doctor of my boy. Orayı muz bahçesi yapmalısınız. You ought to make that bit (of land) over there into a banana grove. 10. to do, act, behave: Gelmekle iyi yaptın. You did well to come. Fena mı yapmışım yani? So somebody reckons I´ve behaved badly, eh? 11. /ı/ to be occupied with (the doing of something): Stajımı o hastanede yaptım. I did my internship in that hospital. Lise öğrenimini Sen Jozef´te yaptı. He got his high school education at St. Joseph´s. 12. /a/ to defecate (in/on); to urinate, wet: Çocuk yine yatağına yapmış. The child´s wet the bed again. 13. /ı/ to harm, do (someone) harm: Beni kızdıran kişiyi yaparım! I don´t let anybody who crosses me get off easy!/The person who crosses me is in for it! 14. /ı/ to do, arrange: Şayeste, saçını Şahinde´ye yaptırdı. Şayeste had Şahinde do her hair. Gülfidan, bir daha yatağını yapmadan kahvaltıya gelme ha! Gülfidan, don´t you let me catch you coming to breakfast again without first making your bed! 15. /ı/ to make or describe (an arc, a curve, a bend, etc.): Yol orada viraj yapar. The road makes a bend there. 16. /ı/ slang to do it to, have sex with. Yapma! 1. Leave him/her/them alone! 2. Leave it alone!/Stop it!/Cut it out!: Yapma Eda, kırarsın! Leave it alone, Eda! You could break it! 3. Oh go on!/Go on! (used to express disbelief): Yapma! Şaka söylüyorsun! Go on now; you´re kidding me! yapmadığını bırakmamak/yapmadığı kalmamak to do everything in the book to annoy or upset someone: Ayhan yapmadığını bırakmadı; onun sepetleneceği kesin. Ayhan´s committed every crime in the book; he´s sure to be fired. O gün söylediklerine itiraz ettim; ondan bu yana bana yapmadığı kalmadı. I objected to what she said that day, and since then she´s done everything possible to harass me. yaptığı hayır ürküttüğü kurbağaya değmemek for (someone´s) well-meant help to do more harm than good." -
16 bir nisan şakası yapmak
to make an April fool of sb -
17 etmek yapmak
-
18 i plan to go sightseeing
bir gezi yapmak planlıyorum. -
19 i want to go sightseeing
bir gezi yapmak istiyorum. -
20 i plan to go sightseeing
bir gezi yapmak planlıyorum.
См. также в других словарях:
bir şey yapmak — iyilik veya kötülükte bulunmak O size hiçbir şey yapamaz. Ben ona bir şey yaptım mı? … Çağatay Osmanlı Sözlük
Yaradana sığınıp (bir iş yapmak) — bütün gücünü kullanarak (o işi yapmak) Yaradana sığınıp Osmanlı tokadını çarptık mı adamı lobut yemişe çeviren biz değil miydik? A. İlhan … Çağatay Osmanlı Sözlük
bir işaretine bakmak — bir işi yapmak için hazır beklemek … Çağatay Osmanlı Sözlük
bir — is. 1) Sayıların ilki 2) Bu sayıyı gösteren 1, I rakamlarının adı 3) sf. Bu sayı kadar olan Bir kalem. 4) sf. Herhangi bir varlığı belirsiz olarak gösteren (sayı) Bir adam sizi arıyor. 5) sf. Tek Allah birdir. 6) sf. Beraber Hep biriz, ayrılmayız … Çağatay Osmanlı Sözlük
bir olmak — bir araya gelmek, iş birliği yapmak Baba oğul bir oldular, ilkin çerçeveleri söküp düzelttiler. M. Ş. Esendal … Çağatay Osmanlı Sözlük
yapmak — i, ar 1) Ortaya koymak, gerçekleştirmek, oluşturmak, meydana getirmek Her görevi ayrım gözetmeden aynı titizlikle yapmak başarının sırrıdır. Ç. Altan 2) nsz Olmasına yol açmak Durgun sular sıtma yapar. 3) nsz Yol almak 4) Onarmak, tamir etmek… … Çağatay Osmanlı Sözlük
bir dediğini iki etmemek — (birinin) her istediğini hemen yapmak Bu adamın bir dediğini iki etmediği genç bir sevgilisi varmış. A. Kulin … Çağatay Osmanlı Sözlük
nefis muhasebesi yapmak — insan isteklerini, hırslarını ve yaptıklarını gözden geçirmek, doğru veya yanlışlarını vicdanının süzgecinden geçirip bir değerlendirme yapmak Normal yaşamının çekişmeleri içinde tekerlenip giden insan, bayramlarda bir nefis muhasebesi yapmak… … Çağatay Osmanlı Sözlük
şike yapmak — 1) danışık spor karşılaşması yapmak 2) mec. bir çıkar karşılığı anlaşarak bir işi yapmak … Çağatay Osmanlı Sözlük
gösteriş yapmak — başkalarını aldatmak, şaşırtmak, korkutmak veya kendini beğendirmek için yapay davranmak Salih de tam bir gösteriş yapmak hevesiyle boşanmış bir yay gibi kalktı ayağa. T. Buğra … Çağatay Osmanlı Sözlük
alavere dalavere yapmak (veya çevirmek) — hileli, düzenli bir iş yapmak, yalanla dolanla iş görmek … Çağatay Osmanlı Sözlük